İZMİR
EGE’NİN İNCİSİ
Çocukluğum,
gençliğim, anılarım, sevinçlerim, mutluluğum, tecrübelerim, hatıralarım,
hatalarım, korkularım, gözyaşlarım, hayal kırıklıklarım, bütün
yaşanmışlıklarım. İzmir… Benim ruhumu hâlâ canlı kılan, özümün tohumlarını her
bir karış toprağında hissetmemi sağlayan şehirdi. Bu koca şehir bana öyle
şeyler kazandırdı, o kadar çok şey kattı ve aldı ki benden. İyisiyle kötüsüyle
yanıma kalan bütün yaşanmışlıklar benimdi. Her şey gözümün önünden bir film
şeridi gibi akıp gidiyordu; öylesine canlı bir görüntüydü ki bu, sanki bütün
renkler aynı anda birbirine karışmıştı. Kendimi boşluk içinde hissediyordum,
kaybettiğim zamanı bir daha geri getiremezdim fakat artık bana biçilen ömrün
geri kalanını burada, ait olduğum şehirde yaşayacaktım.
Hava
gürlüyordu. İzmir’in havasına hiç belli olmazdı; sabah bahar bahçe güneşken,
akşam kara kış yağmurlu oluyordu. Âh be! Yirmi iki senedir hiç mi bir şey
değişmez, yahu? Sanki bu, bana İzmir’in “Hoş geldin.” deme şekliydi.Yağmur
çiselemeye başlamıştı bile. Yolum uzundu ama ben yolda kalmıştım; malum, akşam
Konak trafiği kilitleniyordu. Yol açılacak gibi durmuyordu, ben de fırsattan
istifade biraz burada vakit geçirmeye karar verdim.Ah, akşam denizi bir başka
güzel oluyordu! Saatlerce bir demlik çay eşliğinde bu manzaranın keyfini
çıkarabilirdim.
Kızlarağası
çarşısında bir kahveciye gitmeye karar verdim; burayı ayrı bir seviyordum.
Çocukluğumun bir parçası da oraya aitti, şimdi ise zamanla çok şey değişmiştir
diye düşünüyordum ama özünü asla kaybetmeyeceğini biliyordum. Tarihçesi ve
kökleri geçmişten günümüze kadar bir miras gibi korunmuştu. İzmir’in en büyük
ve en gösterişli hanlarından birisiydi. Görkemli mimari yapısı bir özgünlük
harikası olarak bilinir ve Osmanlı hanlarından birisi olması buraya ayrıca bir
özellik kazandırmıştır. Okuduğum, araştırdığım kaynaklarda yazılanlarda bunları
tasdikliyordu. Osman Bey tarafından, 1598 yılında yaptırılan bu yapı oldukça
büyük bir alan üzerinde kurulmuş.
Kemeraltını
neredeyse boydan boya dolaşmak şu an, en büyük arzularımdan biriydi; o çarşının
içine girmek, ara sokaklarında kaybolmak, ruhumu bulmak, insan kalabalığının
içine karışmak… Şimdi gece gözüyle her şey karışacağı için bunu yarın sabaha
ertelemeye karar verdim. Nasılsa yeterince vaktim vardı, öyle değil mi?
Hanın
içine girmiştim, buradaki en meşhur kahvecilerden birine oturdum ve bir Türk kahvesi
istedim. Kahvem gelene kadar şöyle bir çarşının içini gözlerimle taradım;
gerçekten her şey aynıydı, sadece daha da bir güzelleşmişti burası. Saat daha
sekizdi, haliyle daha erken sayılırdı; bir bisiklet turu yapmak için vaktim
vardı. Kahvemi içtikten sonra handan ayrıldım, buradaki dostlarımı başka bir
gün uygun zamanda ziyaret etmeye karar verdim. Sahile indiğimdeyse şaşkınlığım
barizdi; insanlar neredeyse akınla buraya gelmişti, birçoğu çimlere oturmuş
yakınlarıyla gülüp eğleniyordu. Kartla saatlik bir bisiklet kiralıktan sonra
İskeleyi boydan boya bisikletle gezdim; adeta ruhum bir çocuğun saf mutluluğunu
tatmıştı. Yaklaşık bir saate yakın bisiklet turu yaptıktan sonra midemin
guruldadığını hissettim; sanırım deniz havası beni haliyle acıktırmıştı. “İzmir
köfte ne güzel giderdi şimdi…” diye düşünmeden edemiyordum. Bu saatte yemek
yemek hiç huyum değildir lakin sadece bugüne özel kendimi biraz şımartmaya
karar verdim. Yemeğimi yedikten sonra artık gece epey geç olmuştu; artık eve
dönme vaktiydi. Toplu taşıma araçlarının nimetlerinden faydalanmak bu konuda
oldukça güzeldi; metronun ve tramvayın gelmesi oldukça güzel ve gelişim
gösteren bir olaydı.
Ertesi
gün;
Sabah
erkenden zıpkın gibi kalkmış, güzelce bir İzmir serpme kahvaltı yapmıştım.
İzmir’e yakışır ne varsa hepsi kusursuz güzelliği ve lezzetiyle birlikte
sofrada yerini almıştı. En çokta boyozun o eşsiz tadını hiçbir şekilde tarif
edemezdim; o kadar çok özlediğim şey birikmişti ki… Sonrasın da aldığım bir
sevindirici haberle birlikte Çankaya’ya bir dostumun yanına ziyarete gitmeye
karar verdim; hem bu sayede çarşıyı görmüş olacaktım.
Arkadaşımla birlikte Çankaya'nın bir ucundan
Konak Sahil'in bir ucuna kadar sohbet ederek yürüdük. Gerçekten o kadar çok
özlediğimi fark etmiştim ki bu günleri, keşke o yirmi iki yılı geri
getirebilseydim.Burada, tüm dostlarımla birlikte olmak için elimden gelen her
şeyi yapardım.
Arkadaşımla birlikte öyle derin bir sohbete dalmıştık ki artık ne kadar yürüdüysek farkında bile değildik. Hâliyle biraz karnımız acıkmıştı, arkadaşım buralarda İzmir'e özgü ev yemeklerinin olduğu bir mekândan bahsetmişti, oraya gitmek güzel olurdu. Hemen bu fikrimi arkadaşımla paylaştım ve o da bana katıldı.
Arkadaşımla birlikte öyle derin bir sohbete dalmıştık ki artık ne kadar yürüdüysek farkında bile değildik. Hâliyle biraz karnımız acıkmıştı, arkadaşım buralarda İzmir'e özgü ev yemeklerinin olduğu bir mekândan bahsetmişti, oraya gitmek güzel olurdu. Hemen bu fikrimi arkadaşımla paylaştım ve o da bana katıldı.
Kısa
sürede bahsettiğim yere varmıştık. Oldukça güzel ve şirin bir yerdi burası;
tamamen gösteriş ve abartıdan uzak, sade bir yerdi.
Masada kirde kebabından, suraya, şevketi bostana kadar birçok çeşit yemek vardı. Tatlı olarak tabii ki olmazsa olmaz lokma vardı.Karnımızı güzelce doyurduktan sonra Kemeraltı çarşısının içine girmeye karar verdik; asıl mesele burada başlıyordu. Buranın içine sabahtan girip akşama kadar çıkabilen insan yoktu. Burada birçok ticari işlerin yapıldığı hanlar, sokaklar ve dükkânlar vardı; hepsi ayrı bir dokuda, farklı bir amaç doğrultusunda inşa edilmişti. Akşama kadar gezmek beni epey bir yormuştu ancak buna değdiğine emindim.
Masada kirde kebabından, suraya, şevketi bostana kadar birçok çeşit yemek vardı. Tatlı olarak tabii ki olmazsa olmaz lokma vardı.Karnımızı güzelce doyurduktan sonra Kemeraltı çarşısının içine girmeye karar verdik; asıl mesele burada başlıyordu. Buranın içine sabahtan girip akşama kadar çıkabilen insan yoktu. Burada birçok ticari işlerin yapıldığı hanlar, sokaklar ve dükkânlar vardı; hepsi ayrı bir dokuda, farklı bir amaç doğrultusunda inşa edilmişti. Akşama kadar gezmek beni epey bir yormuştu ancak buna değdiğine emindim.
Durmak
yoktu. Havra sokağından, Şadırvan Cami’ye kadar tarihi ne kadar yer varsa
hepsini bir bir gezdik ve gördüğümüz bir sokak satıcısından İzmir kumru alıp
yolumuza devam ettik. Tarihi Kiliseleri ziyaret etme imkânımız ve farklı
kültürlere tanıklık etme şansımız oldu. Benim için yirmi iki yıl sonra çok
güzel bir deneyim oldu ve hayatım boyunca unutamayacağım bir anı olarak kaldı.
Yarınki gezintim için çok heyecanlıydım.Bunları düşünerek yatağıma uzandım ve rahat
bir şekilde uyudum.
Uyandığımda
İzmir’in o güzel havasını içime çektim. İzmirlilerden duyduğuma göre İzmir’in
en önemli yapıtlarından tarihi olan Asansöre gitmek için hazırlandım ve
kaldığım otelden ayrıldım. Konağa geldiğimde asansörü bulmak için insanlara
sordum ve en sonunda buldum. Asansöre ücretsiz giriliyormuş. Birbiri arasındaki yükseklik farkı nedeni ile yapılan
merdivenler ile bağlantısı sağlanan iki caddeyi bağlamak esasına dayalı İzmir
Tarihi Asansör inşası 1907 yılında yapılmış bir yapı olduğunu
öğrendim.
En yukarıda insanların oturabileceği bir kafe var.Oturamadım
çünkü o İzmir’im muhteşem manzarasını izliyordum. Bir de teleskop olduğunu
gördüm genellikle gece yıldızları görmek için kullanılsa da insanlar bakıyordu
yine de. Gezdikten sonra o kafede bir çay içtim. Gerçekten çok güzeldi. Bir de İzmir’in
o güzel manzarası eşliğinde içilince başka bir tadı olduğunu düşündüm. İzmir’e
gelip buraya gelmeden gitmemenizi tavsiye ederim.Saate baktığımda saatin 8
olduğunu gördüm ve kaldığım otele gittim.
Bugün İzmir’de üçüncü günüm. Dün ki anılarımı
bir yere bırakıp yeni bir günün getirdiği heyecanla kahvaltımı Alsancak
sahilinde yapmayı düşünüyordum üstümü giyindim ve Basmane’de kaldığım oteller
sokağındaki otelimden ayrıldım.Alsancak’a doğru yola çıktım.Yolda gördüğüm bir
fırından İzmir’in geldiğimden beri duyduğum o güzel boyozundan ve simidinden
aldım. Sahile geldiğimde herkesin gençlerin büyük bir çoğunluğunun oturduğunu
görünce bende oturdum çimlere ve fırından aldığım yemekleri yedim.Düşündüğüm
tek şey dedikleri kadar güzel olduğu havası ve yemekleri. Bugünkü durağım İzmir’in
kültürel yerlerinden biri olan Şirince.
Şirince
İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı köydür.Güzel bir yol geçirdikten sonra Şirince’ye
geldim.Şirince, Türkiye’de Ege Bölgesi’nde İzmir kent merkezinin
güneydoğusunda, Selçuk ilçe merkezine 8 km uzaklıkta bir dağ köyü. Bir
dönem Kırkınca, Çirkince gibi isimlerle anılan köy Cumhuriyet Dönemi ile
birlikte Şirince ismini almış.
Şirince’nin
şüphesiz Türkiye’nin en estetik köylerinden biri.Esnafın çoğu dışarıdan gelmiş,
eskiden ailelerin oturduğu taş konaklar çoğunlukla butik otel ya da restoran/
kafe olmuş.Köylülerin tezgahındaki yöresel mahsullerin çoğu kendi üretimi bile
değil… Sanki her sabah herkes setinin başına geçiyor, akşam turistlerin
gitmesi ile dağılıyor.İlk gittiğimde gözümü her yerde olan şaraplar dikkatimi
çekti.Aldığım bilgilere göre genelde turlar Şirince ziyaretini, ikisi de
Selçuk’ta olduğu için, sabahtan Efes, öğleden sonra da Şirince olarak
planlıyor. Yarım gün her yerini gezmek ve fotoğraf çılgınlığına kapılmak için
gayet yeterli bir zaman olduğunu düşünüyorum Selçuk’tan Şirince’ye saat 07.00 –
10.00 arası her 20 dakikada bir, 10.00 – 18.00 arası 30 dakikada bir, 18.00 –
19.40 arası da her 20 dakikada bir minibüsler kalkıyor. Buraya İzmir’den
gelecekler içinse İzmir garajından ise her 40 dakikada bir Selçuk’a otobüs
kalkıyor. Şirince’nin en eski adı aslında “Kırkınca” imiş. Rumlar
Kirkince,mübadele sonrası Rumların yerine Türkler de Çirkince demeye başlayınca
köyün ismi en son Çirkince kalmış. En sonunda çirkinin tam tersi olan köye
Şirince denilmeye başlanmış.Şirinceyi turistik Yer yapan buranın şaraplarıymış.Bununla
birlikte sommelierler (şarap eksperleri) genelde meyve şaraplarına burun
kıvırırlarmış.Ama şişe şişe alanları da gördüğümü söylemek isterim.Burası
aslında bir Rum Köyü olduğundan burada zaten bir şarap kültürü varmış, ama
nasıl olduysa olay meyve şaraplarına kaymış; elma, çilek, muz, şeftali, kavun…
Çoğunun gerçek meyve şarabı olmadığı, aroma katılmış şaraplar olduğu söyleniyor
meyve şaraplarını herkes denememi söyledi ben de pek sevmem ama buraya
gelmişken içtim.Enfes bir tadı var, gerçekten de dedikleri kadar varmış.
Merkezindeki envaı çeşit ev yapımı sabun, el işleri, zeytinyağı ürünleri
satılan köy pazarı, şarap evleri ve Arnavut kaldırımlı sokaklarındaki tarihi
Rum evleri görülmesi gereken yerlerden. Ayrıca köyün kuzeyindeki Hodri Meydan Kulesi‘nden köy manzarası
da bir harika. Şirince’nin meyve şarabının meşhur olduğunu söyledim.Buradaki
şarap mahzenlerinden tadım ve alışveriş yapabiliyormuşsunuz.Köyün Güney
cephesindeki Aziz John Baptist
Kilisesi ziyarete açılalı çok olmadı. Kilisenin tarihinin ne kadar
eskiye uzandığı tam olarak bilinemiyor ama 1805’te yeniden inşa edilerek şu
anki görüntüsüne geldiğini biliyoruz. Kilisenin küçük bir de şarap mahzeni var.
Burada da şarap tadımı yapabiliyorsunuz. Yorulduğumu hissettim dinlenmek için
bir yere oturdum ve herkesin Türk kahvesi içtiğini gördüm ve bende istedim . .Hemen
sıcak kum üzerinde, ağır ağır pişmiş şöyle bol köpüklü bir Türk Kahvesi içtim.Tiyatro Medresesi,performans
sanatları araştırmaları yapmaya, çalışmaya ve dinlenmeye gelinecek, hem amatör
hem de profesyonel tiyatrocular için bir toplanma alanı. Seyirciler ve
sanatçıların bir araya gelerek tanışma ve tartışma imkânı bulacağı gerçek bir
karşılaşma mekânı olarak düşünülmüş.
Mimarı
ise Sevan Nişanyan. Burada atölye çalışmaları, yaz kampları, tiyatro
kampları, paneller ve konferanslar düzenleniyor. Burada ne yapabiliriz
derseniz, turizm amaçlı gidip gezilecek bir yer değil ama burada sahne alan
performansları izlemeye gidebiliyorsunuz. Bir şeyin sergilenip sergilenmeyeceği
gün içinde belli oluyor, o yüzden gittiğiniz gün sosyal medya hesaplarından
takip edin.
Bir
de MonoFest adı
ile bir festival yapıyorlar, tek kişilik gösteriler oluyor. Ağustos’ta
Şirince’deyseniz mutlaka bakın. Tiyatro Medresesi’nin hemen yanındaki arazide
ise ünlü Nesin Matematik Köyü var. Burası matematiği ders
olmaktan çıkarıp hayatın içine sokan, hocaların ve öğrencilerin bir arada
yaşayıp mekanın yönetiminde beraber söz sahibi olduğu, sessiz sakin, doğa ile
iç içe, kâr amacı gütmeyen ütopik bir öğrenme alanı. Lise ve sonrası öğrenciler
buradaki matematik kamplarına katılabilir. 1-2 hafta sürüyormuş köyün tüm
etkinlikleri yaz aylarında oluyormuş o yüzden pek bir şey göremedim Şirince’de
dikkatimi çeken en ilginç şey Brad
Pitt’in Oynağı Truva Filminin Takılarını Yapan Dükkân
Şirince’nin
çarşısında Demetrius of Ephesus isimli bir dükkân var ve Troy
filminde gördüğünüz o Helenistik takıları sahibi Sedat Kantaroğlu yapmış. Film
için araştırma yapmaya Türkiye’ye gelen film ekibi, kendisinin Selçuk
Müzesi’nde açtığı sergiyi gezip işlerini beğenince ona film için takı tasarlamasını
teklif etmişler. Dükkânında Brad Pitt’in imzalı fotoğrafından, Cuelho imzalı
kitaba pek çok ünlünün hatırası var.
Şirince’nin
girişinde tarihi bir kilise vardır. Yüksekçe bir tepe üzerinde bulunan bu
kilise 19. yüzyıldan kalma bir Rum kilisesi. Kilise, mübadele döneminde buraya
Yunanistan’dan gelen mübadillerce camiye çevrilmiş. Kilisenin mihrabı ve duvarları
12 havari resimleri freskleri ile bezeli. Bu fresklerden Andreas ve Markos’un
isim ve resimleri günümüze gelebilenler. 2012 yılına kadar harap halde olan
kilise, restorasyona girmiş ve 2016’da yeniden açılmış.
Şirince’de
yemek yemek için fazla yer yok ama gene de üzüm kafe denilen bir yere girdim.
Çok kalabalıktı. Harika bir şirince manzarasında saatlerce oturdum. Saat 6.30
olmuştu Şirince’den ayrıldım. Huzur veren kısa bir yolculuktan sonra Basmane’deki
otelime geldim. Güzel bir gün geçirdiğimi düşündüm. Ancak bu projede bize
ayrılan sayfaların sonuna gelirken tanıtamadığımız yerler için üzüldüm. Ege’nin
İncisi olan bu kentte çünkü daha görülesi pek çok yer var. Yüzyıllara meydan
okuyan Efes Antik Kenti, Bergama, Agora, Çeşme, Alaçatı, Seferihisar, Sığacık
mutlaka görmeniz gereken yerler arasında. Tatmanız gereken onca lezzeti de
unutmayın derim.Bu kentin sıcakkanlı insanları sizi hep sevgiyle
karşılayacaktır buna eminim. Bir sonraki
ilimizde görüşmek üzere sevgiyle kalın.
Proje Adı: 81 İL 81 HAYAT 1 GÜNLÜK / İZMİR
Projede
Koordinatörü: Alican KAYAŞ ( Türk
Dili ve Edebiyatı Öğretmeni )
Proje
Okulu: Konak Atatürk Mesleki ve Teknik
Anadolu Lisesi /İZMİR
Projede
Yer Alan Öğrenciler:
Sena YAVUZ Bengüsu Yaldız
İnci KARAMAN Ozan
EMEN
Sena Yağmur GÜVEN
Zafer DURMUŞ
Zelal TALHAN
Özgül
AKBABA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder