TARSUS BORSA İSTANBUL ŞEHİT UMUT SAMİ ŞENSOY
ANADOLU LİSESİ
Proje danışmanı :
Vacide ERDOĞAN
Proje ekibinde görev alan
öğrenciler :
Yusuf Erdem ERDİLER
İpek ÖZMUTLU
Serhat
Ege TAZELER
Ilgıt
KAÇAN
Ece
Su KARADUMAN
Esma Nur
TANRIVERDİ
MERSİN YOLCUSU KALMASIN!
Otobüsün dışında; deniz ve güneş
fotoğrafı, daha yolculuk başlamadan içim ısındı. Fotoğraf bu kadar
heyecanlandırıyor ise, gezi boyunca ne heyecan verici şeyler bekliyordur beni.
Kısa bir yemek molası, Köşekbükü
Mağarası, birbirinden ilginç farklı sarkıtlar, bir doğa harikası çıkıyor karşınıza,
yeraltında göz alıcı, şaşırtıcı
görüntüler
karşılıyor sizi.
Daha bu büyülü ortamın
etkisindeyken bambaşka bir büyülü alana gidiyoruz. Anamurium antik kentinde,
sanki tarihe bir yolculuk yapıyorsun… Antik kentin deniz tarafından çakıl
taşlarından alıp parlayan denizde taş sektirip, kıyısında kısa bir yürüyüş…
Ve mavi ile
yeşilin, kampçıların buluştuğu pullu tabiat parkına geçiyoruz. Deniz, orman,
güneş…
Anamur öğretmen evinde konaklıyoruz. Hafif
dalgaların sesi ile güne merhaba diyoruz.
Sabah kahvaltısı sonrası, denizden biraz
uzaklaşıyor, biraz daha yukarılara çıkıyoruz. MUT’LUYUZ şimdi J Mut Yerköprü şelalesi… Şelalenin sularında gökkuşağı karşılıyor bizi.
Gökkuşağının içinden geçsem mi acaba?
Rehberimiz kız
kalesinin hikâyesini anlatıyor. Efsaneye göre kralın bir kızı olur. Kralın kâhini,
kralın kızının gelecekte bir yılan tarafından sokularak öleceğini söyler. Kral
ve karısı kahinin söylediklerinden çok etkilenir. Kızlarını korumak için
denizin ortasında bir kale yaptırmaya karar verirler. Kralın kızı bu kalede
yaşamaya başlar. Gel zaman git zaman kaleye sepetle gelen üzümün içinden çıkan
yılan kralın kızını sokar ve kız ölür. Dinlerken hayalimde canlanıyor
anlatılanlar. Tekne ile kralın kızının yaşadığı kaleye çıkıyoruz. Denizin
ortasında hüzünlü bir efsane…
Sahil
boyu tarihi kalıntılar, şimdi sıra da Kanlı Divane… Tarih anlatıyor sanki her
şey toprağın altında güçlü bir kök her yere filiz sarmış, her yerden tarih
fışkırıyor. Antik tiyatrolar, kaleler, dini mekanlar…
Mersin’de
konaklıyoruz bu kez, yine sahilde insanlar, teknede balık ekmek kokusu. Biraz
içerilere doğru girince de, tantuni kokusu alıyor yerini… Oh, misss! Acıkmış
mıyım ne? Tantuni yemeden gidilir mi Mersin’den?
Bedestenin
ortasında büyük kazanlarda yemekler konulurmuş. Etrafında kırk tane kaşık… Kırk
kişinin yemek yediğini sonra yine başka kırk
kişinin yemek yemesini canlandırıyorum gözümde. Kırk kaşığın sesini duyuyorum
sanki kulaklarımda…
Rengârenk
bir çarşı, yöresel el sanatları ayrı bir dünyaya
götürüyor, huzur kaplıyor insanı. Baharat kokusu yayılıyor etrafa. Gözlerin içi
gülen bir bayan karşılıyor beni bir bardak kaynar ısmarlıyorum kendime.
Sonrasında
440 yıllık Tarsus Ulu Camii’yi geziyoruz. Caminin minaresindeki saat kulesinden
gelen saatin sesi ile Hz. Danyal Peygamberin Kabri Makamı Şerif Camii geziyoruz.
St. Paul
Kuyusu hemen ilerde dururken, Hıristiyanlar için önemini anlatıyor rehberimiz. İncil’de
St. Paul müjdeleyici olarak geçiyormuş.
Buraya
kadar gelip de cezerye almadan gitmek olmaz. Antep fıstıklı cezerye, cevizli
cezerye, fındıklı cezerye… Çeşit çeşit cezerye… burası medeniyetler şehri.
KARIŞIK OLSUN BENİM CEZERYE J (ILGIT KAÇAN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder