HER KÖŞESİ TARİH KOKAN GÜZEL BARTIN
Güzel bir güne, muhteşem çam kokusuyla Bartın’da
uyandım. Haziranın getirdiği sıcaklıkla her gün o apartman denizinde boğulurken
burada orman manzaralı Bartın’ın her köşesini gören penceremin kenarında hiç
olmadığım kadar mutluydum. Pencereyi açmamla birlikte içeriye gelen serin orman
havasıyla ilk önce irkildim sonra o muhteşem kokuyu içime çektim. Ormanıyla,
muhteşem çam kokusuyla, gezilecek bir çok yeriyle en doğru seçimin burası
olduğunu düşündüm. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfaktan gelen enfes kokuya
doğru yöneldim. Babaannem sofrayı çoktan hazırlamıştı. Mıhlamasından tut kırk
katlı böreğine kadar her şey doğaldı. Babaannemin ahırında 2 inek vardı. Ondan
süt sağar, yoğurt, peynir ve tereyağı yapardı.
Kahvaltımı güzelce yaptıktan sonra gezmek için il
olarak Cenova Şatosu’na doğru yola çıktım. Geldiğimde büyük bir başyapıtla
karşılaştım. Bu yapı, önceden iç kaleyken Cenova ailesi tarafından şatoya
çevrilmiş. Şatodan çıktıktan sonra Fatih Camii’ne gittik. IX. Yüzyıl eseri olan
bu cami aslında kilise olarak yapılmış ancak Fatih Sultan Mehmet tarafından
camiye çevrilmiş. Bizans mimarisinin duvar işçiliğini en iyi yansıtan
kiliselerden biri olmasına rağmen camiye çevrildikten sonra yapılan onarımlar
yüzünden orijinalliğini kaybetmiş. Orda da fotoğraf çektikten sonra Bartın
Ulus- Pınarbaşı yolunun 17. kilometresinde yer alan Ulukaya Şelalesi Drahna
Kanyonu’nun yakınlarında yer alan şelale, Ulukaya Köyü’nde 10 metre
genişliğinde bir kaya oyuğu içinden çıkan suyun 15 metre yükseklikten
dökülmesiyle oluşmuş. Bu şelalenin efsanesine göre şelale suyunu tadan kişi aşk
acısını unuturmuş. Sonra, Boztepe Adası’nın doğusunda bulunan Ağlayan Ağacın
yanına gittim. Bu ağaç, denizden ve havadan aldığı nemi ilkbahar ve sonbahar
aylarında yağmur damlası olarak geri verdiği için Ağlayan Ağaç deniliyormuş. Burayı
gezip bir bardak çay içtikten sonra Kemerdere Köprüsü’ne gittim. Büyük kaya
parçalarından yapılan Amasra Kemerdere Köprüsü'nün ayağında, Roma-Pontus
Savaşlarında 7 askerin mızrak savaşı yaptıklarını tasvir eden silik kabartma
yer alıyor. Amasra Kuşkayası Yol Anıtı'nın devamı olarak yapılan Amasra
Kemerdere Köprüsü, Roma döneminden kalan en önemli tarihi eserler arasında
bulunuyor. Şimdi Bartın’ın o muhteşem yemeklerini yemeye gitmeden önce son
durağım olan Kuşkayası Anıtına gidiyorum. Bu kaya Roma İmparatoru Tiberius
Claudius Cermanicus (M.S.41-54) zamanında, Doğu Eyaletleri İnşaat Ordusu
(Legion) Komutanlığı yaptıktan sonra kaydıhayat şartıyla Bithynia-Pontus
Valiliğine atanan Gaius Julius Aquilla tarafından yaptırılmış Amasra’da bulunan
karayolu dinlenme yeri ve anıtıymış.
Kuşkayası
Anıtı Fatih Camii
Yemekten önceki son durağıma da gittikten sonra
yöresel yemekler yapan çok şirin bir restaurant buldum. İçeriye girdiğimde çok
hoş bir şekilde karşılanmıştım hemen masama oturup menüyü elime aldım. Yemekler
o kadar güzel gözüküyordu ki hangisi seçeceğime karar veremedim. En sonunda ana
yemek olarak Pumpum çorbası, Pirinçli mantı ve Unlu İspit dolması yanında da
Amasra salatası ve tatlı olarak da Halışka dedikleri tatlı da karar kıldım. Seçimleri
yaptıktan sonra heyecanla beklemeye başladım. Bu arada da yemeklerin yapılışını
öğrendim. Pumpum çorbası mısır unu, et ve et suyu ile yapılıyor. Mısır ununu et
suyunda pişirip üzerine kavurma ilave ediyorlar. Elde açılan hamurların içine
ayrı olarak kavrulmuş pirinç eklenerek yapılan pirinçli mantı ise, üzerine bol
sarımsaklı yoğurt ve sos dökerek servis ediliyor. İspit dolmasını tazecik
toplanan ispit yapraklarından yapıyorlar. Amasra salatasının en çok dış
görüntüsü hoşuma gitti değişik süslemeleriyle gerçekten damak ve göz zevkine
hitap ediyordu. Yemeğimi de yedikten sonra arkadaşlarımla buluşmak üzere
Taşhan’daki ünlü Ihlamur Kafeye gittim. Bu kafenin 1810’dan bu yana geldiği
söyleniyor. Otantik havasıyla çok hoş bir ortam. Orda Bartın’ın meşhur ve bir o
kadar da mükemmel tadı olan Zarbana tatlısını yedik. Kızgın yağda kızdırılıp
soğuk şerbete atılan bu tatlı, tam benim damak zevkime göreydi. Tatlılarımızı
da yedikten sonra hep beraber Bartın il merkezine bağlı Kutlubeydemirci köyü
yolu üzerinde bulunan paintball oyununa gitmeye karar verdik. Alan çok geniş ve
yeşillikti. Yaklaşık 1,5 saatimizi burada geçirdikten sonra dinlenmek için
Bartın’ın ilçesi olan Ulus’a 27 km uzaklıktaki Uluyayla’ya gittik. Bu yayla,
ağaçların kokusuyla, kuşların cıvıltısıyla ve harika yeşilliğiyle ruhu dinlendiren
bir özelliğe sahipti.
Hep beraber
vedalaşıp evlere dağıldıktan sonra eve gidip babaanneme yaptıklarımı anlatmak
için sabırsızlanıyordum. Eve vardığımda babaannem sedir’in üstünde oturmuş
yaptığı tatlı böreğiyle beraber çayını içiyordu. Yanına oturduktan sonra bir
yandan ona bugün yaptıklarımı anlatırken diğer yandan çayımı içiyordum. Ben
konuşmayı bitirdikten sonra babaannem bir anda içeri gitti ben acaba ne oldu
diye düşünürken, o elinde üç tane kocaman albümle çıka geldi. Meğer ben böyle
hevesli hevesli anlatınca kendi yaşadıkları gelmiş aklına da tekrar hatırlamak,
yad etmek için albümlere bakmak istemiş. O kadar çok fotoğraf vardı ki benim
küçüklük fotoğraflarımdan tutun, kendi gençliğinde yaptığı her şeyin fotoğrafı
vardı bu albümlerde. Albümlere bakarken babaannem bir anda anlatmaya başladı. Aslında
babaannemde Bartın’a benim gibi gezmek için gelmiş, hatta dedemi de burada
görmüş. Çok güzel değil mi? Hem de Ulukaya şelalesini gezerken…şelalenin
efsanesi doğruymuş;). Babaannemle orada biraz daha oturup albümlere baktıktan
sonra birbirimize iyi geceler dileyip odalarımıza çekildik. Odaya girdiğimde
yatağımın üstünde bir kutu vardı. İçini açtığımda ise bugün çektiğim
fotoğraflar ve üstünde babaannemle benim çektirdiğimiz bir fotoğraf olan kırmızı
albüm. Fotoğrafları içine düzenli bir şekilde yerleştirdikten sonra üstümü
değişip yattım. Yatağa girince fark ettim ne kadar çok yorulduğumu ama olsun
iyi ki de buraya babaannemin yanına gelip bu güzel yerleri görüp o enfes
yemekleri tatmışım. Yarın yapacaklarımın hayalini kurarken tatlı bir uykuya
dalmış gitmişiM.
ÖĞRENCİLER: FATMA TAŞ – ESRA YENİEVLİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder